ADOLF - BO SAHNE


Adolf oyunu Burak Sergen'in tek kişilik ve oyuncunun  sahnede devleştiği bir oyundu.
Adolf Hitler'in ölmeden önceki son 12 saatini anlatan, oyucunun tek bir saniye durup dinlenmediği, sahnedeki performansından seyirciyi afallattığı cinsten bir oyun.
Faşizmin (dikta rejiminin) ne pislik bir rejim olduğunu anlatırken, Hitler'in haplarla ayakta duran, tam bir şizofren, tam hastalıklı bir tip, ağır idealist olduğunun altını çiziyor ve bizlere günümüzde yaşadıklarımızla nasıl bir paralellik gösterdiğini sergiliyordu. Nefessiz seyredilecek cinsten bir oyundu, çünkü Burak Sergen'in harcadığı efor, daha önce gördüklerinizden çok çok daha farklıydı.. Koşturdu, yattı, kalktı, ağladı, kahkahalar attı, ses seviyesi indi-çıktı, bir masa, bir ayna, bir sandalyelik dekorda bize adeta olağanüstü bir sinema filmi seyrettirdi.


Faşizmin nasıl bir şey olduğunu o kadar derin o kadar vurucu anlattı ki; seyirci koltuklarına sindi.. Seyirci ile bütünleşti.  Onları da oyunun bir parçası yaptı ki; etkilenmemek mümkün değil.
Sahnedeki Adolf diyor ki; "Ben seçim ile geldim, beni siz seçtiniz.. Halk; güçlü liderler seven, yumruğunu masaya vuran, sık sık kürsüye çıkıp konuşan, savaştan korkmayan. Barış, ezik liderlerin işidir. Güçlü liderler dikta rejimini kurabilmek için sık sık demokrasiden söz ederler. Demokra(siiii ) demokra (siiiiiii ) (gülüyor) .. Demokrasi bir kılıftır.. Halk bunu bilmez. Güçlü bir lider, kendine sonuna kadar inanacak adamları seçer, biz önce 50 kişiydik, sonra milyonlarca olduk. Eğer diktatör olacaksan adamlarını iyi seçmen gerek, suçlu olmalılar, insan öldürmüş olmalılar, adalete inanmamalılar, tek adaletin kendi ırkını yüceltmekten geri kalanı yok etmekten geçtiğine inanmalılar.
Halkına hizmet ettim ben. Yollar yaptım, köprüler yaptım, çocuk yapmayı özendirecek propogandalar yaptım.. Halkım için yaşadım ben.. Kominizm miş ( yüksek seste gülüyor sonra da midesi bulanıyor ) ; sağcılığında solculuğunda aşırısı faşizmdir". diyor..

.. Aklınıza kim geldi? Bu konuşmalar kimi anımsattı. Zaten oyunun da size yansıtmak istediği hatırlatmak istediği tam da buydu. Oyunun ikinci yarısında Burak Sergen bıyığını çıkartıyor. Bu hükümetten ne beklediğinizi soruyor. Seyirciyle diyaloğa geçiyor. Sonra sahnede bir kapıyı yüksek bir sesle ve yumruklayarak çalmaya başlıyor, tüylerimiz diken diken oluyor. "Bir gün kapınızı işte böyle çalacaklar" yumruklamaya devam ediyor.. Buna hazır mısınız? O kapıyı açacak mısınız?
Mert Ersel Şahin'in konuya dair çok güzel bir saptaması var :
İkinci Dünya Savaşı’nın insanoğlu üzerinde yarattığı yıkım, gelmiş geçmiş savaşların tamamından daha büyük olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden insan sayısı İkinci Dünya Savaşı’ndan kat be kat fazla olmasına rağmen, İkinci Dünya Savaşı’nın toplumlar üzerinde bıraktığı yıkıcı etki kıyaslanamaz boyutlardadır. Her şeyden önce İkinci Dünya Savaşı ve öncesinde dünya üzerindeki siyasal yaşam, faşizm kavramını hayatlarımıza sokmuştur. Ülkeler ve toplumlar bu siyasal akıma bir histeri boyutunda kapılmış, güç sarhoşluğuna girmiş ve kendi kendilerini yıkıma sürüklemişlerdir. Bu durumun en iyi iki örneği İtalyan Faşist Diktatör Benito Mussolini ve Adolf Hitler’dir elbette. Ortak bir çok özellikleri olmasına karşın Hitler‘i, Mussolini’den ayrında en temel özellik ise onun bir ideolog ve modern anlamda bir toplum mühendisi olmasıdır. Kavgam kitabında Hitler, bu ideologluğunun örneklerini çok net bir biçimde önümüze sunar

0 yorum:

Yorum Gönder

Facebook Sayfam

Çok Okunanlar

Twitter Akışı

Rastgele