SUYA YAZILAN TRAJEDİ : STRUMA
Resmi tarih, hiç bir toplumun ya da milletin utanç duyacağı olayları yazmaz.
Bunun farkındalığında olan insanlar; tarihi devlet elinden geçmiş, sansüre uğramış haliyle değil; tüm gerçekliği ile görmek ve anlamak için başka kaynaklardan faydalanırlar.
Farklı yazarların kitaplarını okurlar, gazete kürürlerini keser saklarlar (benim gibi), medyada devlet eli değmemiş kanalların programlarını seyreder ve tarihçilerin yorumlarını dinlerler.
Struma Gemisi'nin hikayesi Cumhuriyetin ilk yıllarında 2.Dünya Savaşında Hitlerin Yahudi Soykırımından kaçan Musevilerin , müttefikimiz olan Almanlar'a destek vermek amacıyla ve başka siyasi sebeplerden dolayı o dönemin Cumhuriyet Halk Partisi'nin sağduyusuz vekillerinin Ankara'dan verdiği talimatla, üç ay boyunca boğazlardan geçişine müsaade edilmediği için ölüme terkedilen 769 kişinin çok dramatik bir hikayesidir.
Türkiye'nin en büyük "tarihi utanç"larından biridir.
2.Dünya savaşı en büyük insanlık suçlarını içinde barındırır. Ki, bir çok filme konu olmuş "Yahudi Soykırımı" en çok işlenen konulardan biridir ki; yaşananları, yapılanları, değil tarihin içine sindirmesi; insan olarak arşivlerini, kitaplarını okumaya; filmlerini seyretmeye bile katlanamadığımız savaş suçlarıdır.
Hiç kimsenin kalkıp da "altında yatan sebepler şunlardı" ile başlayan cümle kurmasına bile tahammül edilemez. Savaş cinayetlere kılıf olamaz. Sebepler her ne olursa suçsuz yere ölen onca insanın hikayesini nasıl içimize sindirebiliriz..
Sizin sebepleriniz, onların yaşadıklarını hafifletir mi? Ya da dünya tarihinin yaşatılan her hangi bir trajedisini haklı kılar mı? Sebepler hükümetleri bağlar; konumuz "insan"sa bunun alt sebebi , üst sebebi ; insana "vicdanını" unutturmamalıdır.
2.Dünya Savaşı'nın en yoğun savaş günlerinde Yahudi Soykırımından kaçan yüzlerce Musevi kendisine Avrupa'dan kaçacak yollar aramaktadır. 1941 yılında Romanya'nın Yaş şehrinde 4000 yahudinin katledilmesinden sonra Yahudiler Filistine kaçıp kurtulmayı planlıyor. Romanya'dan yola çıkacak olan Struma Gemisi'nin haberi perde perde yayılır ve o dönem için o gemi ile Avrupa topraklarından kopmak bir kurtuluştur. Gemi için basında çıkan ilanlarda Quenn Mary Transatlantiğinin fotoğraflarıdır ve o fotoğraflarla 769 kişiden kişi başı 1000'er dolar ücret alınıyor.
Geminin reklamı o kadar güçlü yapılır ki, Museviler canlarını kurtarmak için normal şartlarda verebilecekleri paranın 20 mislini vererek, bütün paralarını ortaya koyarak bu gemiye bilet alırlar. Gemi sadece 100 kişiliktir ve sadece bir tuvalate sahiptir.
Gemiyi organize eden Yunan'lı acenta, asıl geminin Karadeniz açıklarında beklediğini iddia eder. Aslında başka bir gemi yoktur. 100 kişilik alt kısmı sacdan, süpertekürü ahşaptan olan çok eski ve çürük bir gemidir bu ve 100 kişilik gemiye 769 kişi doldurulur. Gemi kendini taşıyamazken bir hayalet gemi görüntüsündeki bu taşıma aracı 769 kişi için yeterince küçüktür ve yetersizdir.
Gemi su ihtiyacını denizden çekilen deniz suyu ile gidermektedir. Günde bir kez çay dağıtılır ve etrafta bulunan sandıklar parçalanarak ısınma ihtiyacı giderilir. Günde 1 portakal ve şeker hakları vardır. Gemidekilerin 300 tanesi çocuk ve 200 tanesi kadın. Hamile olanlar var. Gemi o kadar kötü bir durumdaki ne yeterince can kurtarma motoru var, ne telsizi, ne de aydınlatma motoru var.
15 Aralık 1941'de Sarayburnu açıklarına geldiğinde devlet boğazlardan geçiş vermeyen, (Alman müttefiki Türkiye) ve dönemin Cumhuriye Halk Partisi'nin sağduyusuz hükümeti tam 3 ay boyunca o kadar insanın ne karaya ayak basmasına ne de geçişine müsaade ederek Aralık-Şubat ayları arasında en soğuk dönemde boğazda bekletir.
Salgın hastalıklar başlar gemide ve gemideki insanların durumu her ne olursa olsun gemiden ayrılmaları yasaklanır. Bir genç gemiden atlarak kaçmak istemiş ama Türk yetkililerce yakalanıp gemiye yeniden iade edilmiştir.
Türk basınında , Türk hükümetinin bu konuda aldığı kararın doğru olduğunu destekleyecek şekilde haberler yapılır . Hatta gemide bulunan Yahudilerin amaçlarının Filistine gitmek değil de İstanbul'u işgal etmek olduğu bile iddia edilir. Yahudi Komitesinin İstanbul'da bulunan Hahambaşı'nın topladığı yardımlarla sıcak yemek götürülmesine müsaade edilir.
İngiliz hükümeti araya girer ve 28 tane küçük çocuğu (11 yaşları civarında ) seyahat belgesi verebileceğini söyler ; Türk Hükümeti bunu da reddedip çocukların gemiden çıkmasına müsaade etmez.
Gemiden kurtulmasına müsaade edilen tek kişi Vehbi Koç'un çabaları sayesinde Romanya Mobil şirketinin bakında olan Martin Segall ve ailesi oluyor.
Yahudiler aylarca beyaz bayraklar açıp "bizi kurtarın" diye çığlıklar atıyorlar, ama hükümet yetkilileri bu konuda hiç bir şey yapmıyor.
Sonra bir sabah römork sesleri işitiliyor. Gemide , ölmeden yaşamayı başarmış olanlar sevinç çığlıkları atıyor. Geminin büyük bir kısmı açlıktan ve hastalıktan ölmüş insanlarla dolu. Römorkların onları kurtarmaya geldiklerinden o kadar eminler ki.. "Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.. Kurtardın bizi ! " diye pankartlar açıyorlar. Ama römorklar Struma gemisini Karadeniz açıklarına çekiyor.
Struma 23 mil açıkta, motorsuz, yakıtsız, yiyeceksiz, susuz, ilaçsız kaderine terk ediliyor. 24 Şubat 1941 saat 02.00'da başıboş gezen bu gemiyi Bir Sovyet denizaltısı torpille vuruyor. Türkiye'den çıkan kurtarma sandalları bölgeye ulaştığında sağ kurtulan tek bir beden : David Stoliar adında 16 yaşında bir genç oluyor. Onu kurtarma ekibi değil, bir balıkçı teknesi bulup kurtarıyor. Deniz o kadar soğukmuş ki, o kadar buz tutmuş ki insanlar, onun dışında hiç kurtulan olmamış Struma'dan.
David'i balıkçılar Şile'de bir odun sobalı kahvehaneye getiriyorlar önce seferber oluyorlar onun için. Ve David Stoliar yıllar sonra 95 yaşındaki kendisini kurtaran balıkçıyı buluyor Şile'ye ziyarete gelip. Balıkçı onu gözyaşları içinde karşılıyor.
Bunu yıllar önce gazeteden okuduğumda ben de gözyaşlarımı tutamamıştım.
Türk Hükümeti Struma Faciasından 3 hafta sonra bir basın açıklaması yaparak konudaki haklılığını savunuyor. Konu ile ilgili hiç bir sorumluluklarının olmadığını, Türkiye'ye gayri meşru yollardan girmeye çalışan insanlara engel olmaktan başka hiç bir şey yapmadıklarını dile getiriyorlar. Emniyet güçleri Yahudi cemaate bu konunun fazla dile getirilmeden üstünün kapatılması ve unutulması gerektiği konusunda ağır baskılar yapıyor.
Tarihte yapılan her insanlık suçu gibi bu da vatanperverlik ilan ediliyor. Üstü örtülüyor, tarihimizde asla yer bulmuyor
Üstü kapatılıyor, Türkiye kendini aklıyor, ama utancımız olmaktan kendini kurtaramıyor
Tarihte yapılan her insanlık suçu gibi bu da vatanperverlik ilan ediliyor. Üstü örtülüyor, tarihimizde asla yer bulmuyor
Üstü kapatılıyor, Türkiye kendini aklıyor, ama utancımız olmaktan kendini kurtaramıyor
0 yorum:
Yorum Gönder