LE PETIT PRINCE - KÜÇÜK PRENS



Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry’nin 1943 yılında yazılmış ve halen dünyaya iyilik aşılamaya devam eden muhteşem kitabı ‘Küçük Prens’ , gözlerimizi yaşartan bir animasyonla sinemalara geldi.

Kitabın yazıldığı dönemin 2. Dünya Savaşı’na denk geldiğini düşünürsek, yazıldığında iyiliğe ne kadar ihtiyaç olduğunu ve kitabın neden kültleştişini de idrak etmiş oluruz.


Kitap / film, küçük bir çocuğun gözünden , büyüklerin hırslı dünyasını anlatır.
Kitabın yazarı aynı zamanda bir pilottur. Ve hikaye, Sahra Çölünde düşen bir pilotun, küçük prens ile tanışması ile başlar. Bir gün prens kendi küçük gezegeninden ayrılmaya karar verir ve 6 ayrı gezegende bambaşka dünyaları olan, egolu ve hırslı insanlarla tanışır.

Coğrafyacının yaşadığı gezegendeki bilim adamı bilimi kimin için yaptığını; fenercinin gezegeninde, hiçbir şey sorgulamadan kendinden istenilenin yapılışını, anlamsızlığı; kralın gezegenindeki otorite tutkusunu; sarhoşun gezegeninde umutsuzluğu; sanatçının gezegeninde süper-egoyu;  işadamının aşırı sahip olma ve para tutkusunu görür.

Çöl, bilinçlenme yeridir. Aynı zamanda tecrit ve ölüm yeridir. Burada daha önceki birikimlerin çoğu faydasızdır. Ruhsal, bedensel sınırların aşılması için içselliğin yeniden keşfedilmek zorunda kalındığı bir araştırma ve geçiş yeridir çöl.

Tilki rehberdir. Kendisini evcilleştirmek isteyen küçük prensi disipline eder. Ve evcilleştirdiğimiz insanlardan sorumlu olduğumuzu ima eder.

Yılan dünyanın bilincidir ve faydalı olanın dışavurumudur.

Ve cümleleri, gökyüzünde gecemizi aydınlatan parlak yıldızlar gibi içimizi aydınlatır.

“İnsan yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez.”

 
 

“Büyükler sayılara bayılırlar.
Yeni bir arkadaş edindiniz diyelim; onun hakkında hiçbir zaman asıl sormaları gerekenleri sormazlar.
"Sen nasılsın" demezler örneğin.
Ya da "hangi oyunları sever?"
"Kelebek koleksiyonu var mı" diye sormazlar.
Onun yerine "Kaç yaşında?" derler.
"Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?"
Bu bilgilerle tanıyabileceklerini sanırlar arkadaşınızı.

Eğer büyüklere "güzel bir ev gördüm, kırmızı kiremitli, pencerelerinde saksılar, damında ise kumrular var" derseniz, nasıl bir evden söz etmekte olduğunuzu bir türlü anlamazlar."
 


Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur.

Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir.
 


“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki.
“İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de insanların arkadaşları yok artık.

Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
 


O zamanlar bir türlü anlayamadım. Söyledikleriyle değil , yaptıklarıyla değerlendirmeliydim onu.

Güzel kokusu ve ışıltısı bana iyi gelmişti.
Asla kaçmamalıydım.
Oynadığı aptalca oyunların ardındaki sevecenliği anlamalıydım.
Çiçekler o kadar çelişkili oluyorlar ki !

Ama onu sevmeyi bilemeyecek kadar deneyimsizdim.

"...Senin gülmesini bilen yıldızların olacak!"
 
Birine alıştık mı, ağlaması da var bu işin.

" Oysa aradıkları şey tek bir gülde ya da birazcık suda olabilir......Ama gözler kör. Ararken yüreğiyle bakmalı insan."

Yıldızlar bütün insanların , ama her insan için aynı değiller.
Yolcular için , yıldızlar yol gösterici.
Ötekiler için yalnızca gökyüzündeki pırıltılar .Bilim adamları için birer problem. İş adamı için zenginlik.Ama bütün yıldızlar sessiz.

Sen... Yalnızca sen yıldızlara herkesten farklı sahip olacaksın.
 


Küçük Prens, güzel güllerin bulunduğu bahçenin ortasında bile kendi gülünü düşünmekten vazgeçemiyor. Hiç biri kendi gülünün yerini tutmuyor.

“..Güzelsiniz ama kimse sizin için canını vermez. Buradan geçen herhangi bir yolcu benim gülümün size benzediğini sansa bile, o tek başına topunuzdan önemlidir.

Çünkü üstünü fanusla örttüğüm odur, rüzgardan koruduğum odur, kelebek olsunlar diye bıraktığımız birkaç tanenin dışında bütün tırtılları uğruna öldürdüğüm odur.

Yakınmasına, böbürlenmesine, hatta susmasına kulak verdiğim odur. Çünkü benim gülümdür o…”

0 yorum:

Yorum Gönder

Facebook Sayfam

Çok Okunanlar

Twitter Akışı

Rastgele