LOS ANGELES KAYIP MELEKLER ŞEHRİ


NewYork'tan Los Angeles tam altı saatlik bir uçuş. Yani İstanbul-NewYork arası uçuşun üçte ikisi; inanılır gibi değil. Bu ülke gerçekten çok büyük.. Avrupa'dan daha büyük bir ülke burası..

Hiç tanımadığım iki kadının ortasına oturtmuşlar beni ve obez olanı sürekli yemek programlarını seyrediyor uçakta, diğeri ise bir an önce Los Angeles'a ulaşma derdinde olabilir. Çünkü sürekli uçağın şu anda nerede olduğuna bakıyor, televizyonundan.. Ben uyukluyorum, hiç bir şeye bakacak gücüm yok..

Yaşlı ve kot pantolonlu bir hostes servis yapıyor, herşey paralı. Çok ucuz bir uçak bileti bulmuşum anlaşılan çünkü yastık bile vermediler.. Hatta ayaklarım üşüdü ilk kez bir uçak seyahatinde. Eğilip yere baktım, bu uçağın yerinde bir yerde delik mi var diye.. LAX havaalanına uçak bodozlama indi , sanırım kanatlardan biri biraz daha eğikti ama bu heyecan bile benim göz kapaklarımın açılmasına sebep olmadı. Ruhum uyanmıyor, uykusuzluktan bayılmak üzereyim. Tam 16 saat gündüze doğru gittik. Bu , bir günü 40 saat yaşamak demek, biliyorsunuz.. Ve şu jetlak denen olay acayip bir şey; haftalarca kalsam düzelmiyor. Akşam 7'de uyuyakalıyorsun, gecenin 2'sinde gözler baykuş gibi açılıyor. Çünkü bedende biyolojik saat gündüzü geceyi algılayamıyor.



Las Vegas'tan sonra gördüğüm en şık havaalanındayım ve dünyanın film ve şöhret merkezindeyim. Alışveriş yapılacak mağazalar, ünlüleri görmek falan umurumda bile değil. Gittiğim şehirde , sadece şehri keşfetmekten keyif alanlardanım.. Hayatta en keyif aldığım şey, gözlem yapmak.

Her büyük şehirde olduğu gibi tezatlıklara rastlamak olası idi ama Los Angeles benim hayatımda gördüğüm en büyük tezatlar şehriydi.

Şehir merkezi gerçek anlamda heyecan verici. Film setinde gibisiniz. Yanınızdan geçen insanlar, hayatınızda görebileceğiniz en lüx arabalar, dünyanın jet sosyetesinin yemek yediği ışıl ışıl restaurantlar , içi barok stili döşenmiş ultra lüx otel resepsiyonları; insanın başka bir dünyada olduğunu düşündürüyor. LA Downtown'da sınız. Gökdelenler, iş merkezleri, alışveriş merkezleri bir avuç pırlanta gibi parlıyor.
 

Amerika'nın Washington DC'den sonraki en büyük hükümet binası Los Angeles'ta.

El Pueblo denen devasa büyük parkın karşısında zamanında İspanyolların inşa ettiği görebileceğiniz en şık tren istasyonu duruyor. Biraz Arap esintileri taşıyor gibi ama yine de trene binmeseniz de görülmeye değer yerlerden..

Los Angeles'da yarım milyon Japon yaşadığı söyleniyor. Eğer Japon mutfağına ve suşiye meraklıysanız ; her ne kadar en iyi suşi restaurantı San Francisco'da da olsa Los Angeles'ta da en lezzetlilerini yemeniz mümkün. Yazarken bile canım çekti.

Şehrin bütün ışıltısını bir yana bırakırsak diğer yüzü suratınıza bir şamar gibi çarpıyor. Hayatımda gördüğüm en fazla evsiz bu şehirdeydi. Şehrin her yerinde o kadar çok evsiz var ki, ve diğer insanlar onlara hiç kötü davranmıyorlar. Bir İtalyan pastalarının satıldığı kahve salonunda, bizimle birlikte bekleyen bir homeless'a satış elemanı aynı nezakette "yes sör" diye kibar ve olağanüstü bir güler yüzlülükte davranıyor. Kimse buraya giremezsin demiyor.


Binlerce evsiz var. Yaşamlarını sadece yardımsever birilerinin katkısı ile, ya da günlük yapabilecekleri işlerden kazanıyorlar. Ya da açlar, ya da gerçek anlamda yaşamıyorlar..
 
 
Devlet belli oranda sığınma sağlıyor, ama hepsine değil. Bir çoğu sokaklarda uyuyor ve uyanıyor.

 
California eyaletinde 51 bin civarında evsiz olduğu söyleniyor ve bunun 25 bin kadarı sadece Los Angeles'ta yaşıyor. Bu gerçekten Amerika'nın çok dramatik bir yüzüdür.
 
 
Her gece Los Angeles sokaklarında 20 bin kişi uyuyor ve bunun 2 bin kadarı aile.. Sadece %15'inin bir işi var.. Ve devlet ne yaparsa yapsın yetersiz kalıyor.

 Hollywood Bulvarı'nın yıldızlarına basarak yürüyoruz. Her birinde hayran olduğumuz film yıldızlarının adı yazıyor. Bir çok insan o yıldızların üzerinde en güler yüzlü pozlarını veriyor. Eylül ayında sıcaklık nefes aldırmıyor. Boğulacak gibi oluyorsunuz. Restaurantlar turistlerle dolup taşıyor. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş  Hollywood'da olmanın heyecanını taşıyan , meraklı gözlerle etrafını inceleyen bir dünya insan. Fiyatlar uçuksa içerisi daha nezih ve şık insanlarla dolu, fast food'a yakınsa bizler gibi sıradan insanlarla doluyor restaurantlar.
 
 
Benim nedense bir hayal kırıklığım var. Hollywood, LA Downtown kadar göz alıcı bir yer değil. Türkiye'deki turistik kasabalara benzetiyorum ve sanırım o kadar da fazla etkilendiğim söylenemez.

 


Arabaya atlayıp Beverly Hill'e gidiyoruz. Hatta ben orada olduğumu ülkeme döndüğümde arkadaşlarıma göstermek için bir fotoğraf çektiriyorum.
 
Ömrünüzde görebileceğiniz en korunaklı villalar, bütün ünlülerin saray yavrusu evleri sıra sıra dizili, yemyeşil ağaçlar arasında özel korumalarla korunuyor. Gazetelerde evlerinin içini gösteren fotoğrafları anımsıyorum. Milyon dolarlık malikaneler, küçük bir kasaba büyüklüğünde arazilerde kendine özel ormanlık alanları, parkları, bilmem kaç tane yüzme havuzları, onlarca özel odaları ile sadece 2 kişi ve bazen tek başına yaşıyorlar.. O şehirde yaşayan insanlar arasındaki derin uçurum yine , bir kez daha şaşırtıyor beni.. Beverly Hills ,  birçok diziye ve de filme mekan olmuş. . Eğer burada alışveriş yapmak isterseniz ( ki hiç de önermeyiz ) Rodeo Drive' a gidebilirsiniz. Burada Tiffany , Armani , Vuitton gibi ünlü markalar kim en pahalı yarışı içerisinde satış yapmaktadır.
 
Kuzey Beverly Hills lüks yaşamın ana merkezi konumunda. Burada Jack Nicholson , Warren Beatty ve Harrison Ford gibi ünlülerin evlerini görebilirsiniz. Eğer daha sakin ancak yıldız kaynayan başka bir yer görmek isterseniz LA'in batısındaki 'Bel Air' a uğramanızı tavsiye ederim. Benim için çok da enteresan değil, ama böyle şeylere çok meraklı insanlar da var.
 


Los Angeles'ın merkezinde denize girmek çok da mantıklı değil. Ama Santa Monica ve ya Malibu'ya gidebilirsiniz. Benim olduğum tarihte bir adam köpekbalığı saldırısına uğramıştı ve deniz sörf yapılabilkecek düzeyde dalgalıydı ama tercih yine de sizindir.
Santa Monica turistik bir kıyı kasabası.. Yan yana dizili mağazalar, sokak satıcıları alabildiğine var ve sokakta sigara içmek yasak. Nazar boncuğu satan bir Türk'e rastladık. Ve ondan alışveriş yaptık.. Çocuk yanımızdaki bir arkadaşımıza sigarasını söndürmesini, onun satış yaptığı yerde bulunduğumuz için ona da ceza kesilebileceğini söyleyerek uyardı.






 

Özetle, Los Angeles Downtown'da gezin, Hollywood ve Beverly Hills'i boşverin. Santa Monica'da çapkınlık turları atın, enteresan etnik dükkanlara girip çıkın. Japonların suşilerinden yemeden bir öğün geçirmeyin. İllaki ben ünlü bir marka çanta, kıyafet vs. birşeyler alacağım diyorsanız ; indirim zamanı %80 civarında fiyatlar düşüyor. Michael Kors'dan olağanüstü bir ayakkabıyı komik bir fiyata almanız mümkün. Ve eğer paranız varsa, en azından bir homeless'ı "görün" ve en azından bir öğün karnını doyurun..

Benden gezi gözlemleri, ve öğütleri bu kadar. Bu güzel yolculukta bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim.




 



 

0 yorum:

Yorum Gönder

Facebook Sayfam

Çok Okunanlar

Twitter Akışı

Rastgele