BAARİA


Cinema Paradiso, Malena, The Best Offer filmlerinden tanıyıp çok sevdiğimiz İtalyan yönetmen GiuseppeTornatore muhteşem bir filme daha imza atmış.  

Onun filmlerini bu kadar çok sevmemizin nedeni, hiç yabancı olmadığımız o akdeniz kültürünü,  akdeniz insanlarının samimiyetini,  bizi üzen ya da sevindiren her şeyin benzerliğini , o muhteşem karelerinde bulmamızdandır diye düşünüyorum. Sanatsal çekimler, sanatsal diyaloglar, ironik olayların bile kendi içindeki bütünlüğü, sinema dünyasının en insani tarafları, çok kazananların değil az kazananların hikayelerinin çeşitliği ve kalbimize işleyen muazzam geçirgenliği onun kamerasından hayat buluyor.


Baaria, üç saate yakın uzun bir film. Ben tek bir karesini bile kaçırmanın bu filme yapılacak bir haksızlık olduğunu düşünüp sindire sindire / dizi film tadında iki günde seyrettim. Dikkatimin dağılmasını istemedim .  Peppino’nun 3 nesil süren hikayesi öyle keyifli ve öyle etkileyici ki; öyle sıcak ve öyle bizden ki ; tek lokmada yutulmamalı ; hazmedilmeli ve tadına varılmalıydı.

Peppino, çocukluğu ayrı güzel, gençliği ayrı güzel bir karakterdi. Hatta 4 çocuğa sahip olduğunda, çocukları bile ayrı ayrı , öyle güzel sorgulayan , inceleyen karakterlerdi ki, onların gözlerinden değişen dünyayı gözlemlemek, onları kendimiz kabul etmek, masumiyetlerinin penceresinden faşizmi, sosyalizmi, devrimciliği  irdelemek muazzam bir tecribeydi.


Baaria, Sicilya’da bir kasabanın adı. 1930’larda başlıyor hikaye. Faşist, sömürücü, hakkın olanın asla cebine girmediği, düzenin toprak sahiplerinin cebini doldurmaya çalıştığı bir dönemde başlıyor. Herkes çalışmak zorunda.  1.Dünya Savaşı sonralarında Sicilya’da halkın çoğu yokluk içinde yaşıyor çünkü. Ama olağanüstü bir mizah da var hikayenin içinde. Dramatize etmeden aktarılan muhteşem bir hikaye. Son zamanlarda hiçbir filmde kendi kendime böyle kahkahalar attıran keyifli sahneler olmamıştı. O dönem yaşayan insanların bir tabiri vardı. “Hepimiz fakirdik ama mutsuz değildik. Çünkü birbirimizi seviyorduk”. Tam da böyle güzel bir hikaye işte.


Filmi seyretmek için önemli bir datay. Kesinlikle o İtalya’nın Sicilya aksanı ile orijinal hali ile, Türkçe altyazı izleyin. Asla dublaj izlemeyin. Bütün orjinalliği, bütün güzelliği o harikulade aksanlı İtalyancada.  Bulmakta çok zorlandım ama var. Mutlaka sizler de denk gelirsiniz.

Akdeniz kültürünün benzerlikleri o kadar keyifli izlenilecek nitelikteki ; mesela kadınlarla erkeklerin yakınlaşması hoş karşılanmadığı için erkek erkeğe dans ederek aldıkları dans dersleri,  Peppino’nun sevdiği kızı uzaktan takip ettiği sahneler, kızın hiç farkında değilmiş gibi davranmasına rağmen aslında Peppino’nun adını bile bilmesi, ilk kez bir partide bir araya geldiklerinde kızı dansa kaldırdığında (ki kadın ve erkeğin birbirine yaklaşması ayıpken) herkesin hayretler içinde bakakaldığı sahne, kıza şeker almak istediğinde dört tane birden aldığı için parasının yetmemesi ve satıcıya kaş göz hareketiyle sonra hallederiz demesi, Peppino’nun sürekli gittiği sinemadan sürekli bir şeyler öğrenip uygulamaya kalması, çocuğu olduğunda onu da bir sinemasever yaptığında biriktirilen sinema makaraları kesitleri, kasabasındaki faşizmin fakir bıraktığı halkın farkına vardığı andan itibaren komünizm adına yaptığı toplantılar, çalışmalar, partili olmalar; her şey hayranlıkla izleyeceğiniz türden.


Peppino’ya oğlu “Sana devrimci/reformist , diyorlar. O ne demek?” diye sorduğunda verdiği cevap çok güzeldi.“Bir devrimci, kafasını duvara vurduğunda kırılacak olanın kendi kafası olduğunu bilendir. Duvar değil.  Devrimci, dünyaya sağduyu ile değiştirmek isteyendir, kafaları koparmadan.”

Bütün çabalarına rağmen kasabada komünist parti kazanmadığında da söylediği güzel bir cümle vardı : “Belki dünyayı kucaklayabileceğimizi sanıyoruzdur. Ama bunun için belki de kollarımız kısadır. “


Savaş dönemi bombalanan yıkılan bir kasabaya Amerika’lı askerler geliyor. Ve Sicilya’lılar onların dillerini çok iyi anlamıyorlar. Amerika’lı bir askerin yemeğin yanında soğan istediğini anlattığı ve soğana karşılık kız çocuğuna paraşüt hediye ettiği sahne harikaydı. Annesi “evet ama bunu ne yapacağız?” diyor küçük kıza. Bir sonraki sahnede beyaz elbiseli sokakta koşan bir dünya kız çocuğu görüyoruz. Elbette elbise yapılıyor herkese..

Filmin bahsedilecek o kadar çok sahnesi var ki; belki de hiç bu yazılanlara aldırmadan hemen oturup izlemelisiniz.



Film 66. Venedik Film Festivali’nin açılış filmiydi. Tarihi bir film, akıcı ve temiz bir film. Samimi kahkahalar attıran , harika oyunculuklara sahip bir film.

Buram buram Sicilya kokan , rüzgarda havalanan toz bulutlarının sinema perdesinden yüzünüze yapıştıran ; kendinizi filmin bir parçası hissedeceğiniz bir film. Savaşı barışla, faşizmi  komünizmle, her kavganın sonunun muhteşem bir içten sarılma ile bitiren bir film. Bütün imkansızlık ve yoksulluklara rağmen güldüren , gülümseten , mutlu eden bir film.

Bakın Radikal’de yayınlanan yazısında Mehmet Basutçu Baaria hakkında ne yazmış :

“Faşizme ve mafyaya karşı oldukları için komünist partiye üye olan , yoksul Sicilya’lı ailenin 1930’lardan günümüze dek uzanan macerasını, Francesco Scianna’nın yorumladığı Peppinı karakterinin çelişkilerle dolu renkli yaşamı eşliğinde izlerken, bireysel davranışlara yön verebilen sinemanın rolünü de unutmuyor Tornatore ; Barria’da sinefiller için bol bol referans ve alıntı var. “

Bu arada filmin müzikleri de Cinema Paradiso’daki gibi yine muhteşem film müziklerinin sahibi : Ennio Morricone imzası taşıyor. Ve filmin her yükselen kamera sahnelerinde onun müziğinin büyüsü ile baş başa kalıyoruz.

İyi seyirler.
 

0 yorum:

Yorum Gönder

Facebook Sayfam

Çok Okunanlar

Twitter Akışı

Rastgele