BİR ARİZONA RÜYASI : GRAND CANYON
"Görüyor musun, burada Nevada eyaleti bitiyormuş.. Tam şurada durursa ayağım Nevada'dayım, diğer tarafa basarsam Arizona. "diye eğlenceli bir oyun oynuyorum. Yanımdakiler "Tam orada dur o zaman bir fotoğrafını çekelim" diyorlar..
Las Vegas'ın elektrik enerjisini veren dünyanın en güçlü akan Colorado nehrinin üzerine kurulmuş Hoover barajının üzerindeyiz. Öyle muhteşem ve görkemli bir baraj ki burası, 1930'larda barajın yapımı esnasında ölen işçiler için devasa bir anıt var ve insanlar bu anıtın önünde saygıyla ve büyük bir sessizlik ile dua ediyorlar.
Çok heyecan verici bir duygu bu. Az sonra iki milyar yılda oluşmuş bir kanyona adım atacağım ve sadece bu kadar da değil; yıllarca filmlerde izlediğimiz John Wayne filmlerinden birinin setinde olmaktan farksız bir ortama gireceğiz..
Yıllar önce birisi kalkıp bana Arizona'ya gideceğimi söylese asla inanmazdım.
Burası otoritelerce "ölmeden görülmesi gereken 10 önemli gezi rotası"ndan biri..
Yolda ilerlerken o ilk heyecan bir süre sonra uykunuzu getirecek bir rutine dönüşüyor. Saatlerdir yoldayız ve gördüğümüz tek şey, uçsuz bucaksız toz toprak, kaktüsler, bodur enteresan ağaçlar, yola fırlamış orta boyda kertenkeleler.. Uzayan yola doğru baktığınızda asfalt üzerinde sıcaklığın buğusu gözünüze çarpıyor. Yol bir süre sonra eski kalitesini yitiriyor; aracınıza çatır çutur taşlar çarpmaya başlıyor. "Eyvah! bu kiralık arabayı bizden geri almayacaklar; taşlardan yamuldu" diye içinizden geçiriyorsunuz ve hızınızı azaltıyorsunuz.
Tuvaletim geldi ve acıktım.. Ama yol boyu henüz bir benzin istasyonuna bile rastlamadık.
Uyukluyorum, midem çalkalanmadan dolayı bulandı sanırım..
Araba durunca gözümü açıyorum , "yaşasın bir benzin istasyonundayız ! "
Las Vegas'ın elektrik enerjisini veren dünyanın en güçlü akan Colorado nehrinin üzerine kurulmuş Hoover barajının üzerindeyiz. Öyle muhteşem ve görkemli bir baraj ki burası, 1930'larda barajın yapımı esnasında ölen işçiler için devasa bir anıt var ve insanlar bu anıtın önünde saygıyla ve büyük bir sessizlik ile dua ediyorlar.
Çok heyecan verici bir duygu bu. Az sonra iki milyar yılda oluşmuş bir kanyona adım atacağım ve sadece bu kadar da değil; yıllarca filmlerde izlediğimiz John Wayne filmlerinden birinin setinde olmaktan farksız bir ortama gireceğiz..
Yıllar önce birisi kalkıp bana Arizona'ya gideceğimi söylese asla inanmazdım.
Burası otoritelerce "ölmeden görülmesi gereken 10 önemli gezi rotası"ndan biri..
Yolda ilerlerken o ilk heyecan bir süre sonra uykunuzu getirecek bir rutine dönüşüyor. Saatlerdir yoldayız ve gördüğümüz tek şey, uçsuz bucaksız toz toprak, kaktüsler, bodur enteresan ağaçlar, yola fırlamış orta boyda kertenkeleler.. Uzayan yola doğru baktığınızda asfalt üzerinde sıcaklığın buğusu gözünüze çarpıyor. Yol bir süre sonra eski kalitesini yitiriyor; aracınıza çatır çutur taşlar çarpmaya başlıyor. "Eyvah! bu kiralık arabayı bizden geri almayacaklar; taşlardan yamuldu" diye içinizden geçiriyorsunuz ve hızınızı azaltıyorsunuz.
Tuvaletim geldi ve acıktım.. Ama yol boyu henüz bir benzin istasyonuna bile rastlamadık.
Uyukluyorum, midem çalkalanmadan dolayı bulandı sanırım..
Araba durunca gözümü açıyorum , "yaşasın bir benzin istasyonundayız ! "
Hepimizin yüzü gülüyor.. Durduğumuz kasaba gerçekten kovboy filmlerinde olanlardan , hatta herhangi bir köşeden Red Kit ya da Daltonlar çıkabilir ; bir Kızılderili karşınızda dostluk çubuğu tüttürebilir..
Toz toprak birbirine karışıyor, toprak bir alanda sadece bir tane benzin pompası var.. Ne sorsan "yok" diyen asık suratlı bir Kızılderili size yılan dişinden kolye, yılan derisinden bileklik, yılan kuyruğundan kemer satmaya çalışıyor. Tuvaleti soruyoruz : "Arkada " diyor. "Ama dikkat edin oturduğunuz yerden yılan kafasını uzatabilir ve sokabilir ;hepsi çok zehirli".. Tamam, tuvaletimizi tutsak daha iyi.. Arabaya binip uzaklaşırken kasaba ve sessiz ahalisi arkamızda kalıyor. Burası eski bir western kasabası.. Ve halen bir köy..Ve bu hali bile heyecan verici geliyor bana.
Toz toprak birbirine karışıyor, toprak bir alanda sadece bir tane benzin pompası var.. Ne sorsan "yok" diyen asık suratlı bir Kızılderili size yılan dişinden kolye, yılan derisinden bileklik, yılan kuyruğundan kemer satmaya çalışıyor. Tuvaleti soruyoruz : "Arkada " diyor. "Ama dikkat edin oturduğunuz yerden yılan kafasını uzatabilir ve sokabilir ;hepsi çok zehirli".. Tamam, tuvaletimizi tutsak daha iyi.. Arabaya binip uzaklaşırken kasaba ve sessiz ahalisi arkamızda kalıyor. Burası eski bir western kasabası.. Ve halen bir köy..Ve bu hali bile heyecan verici geliyor bana.
Kanyon'un kızıl tepeleri, blok blok önümüzde yükseliyor, National Parkın sınırlarının içinde ilerliyoruz. Henüz büyüleyici manzaralara ulaşamadık ama bu kadarı bile heyecanlandırıyor. Yol belli bir noktadan sonra kontrol noktası gibi bir yere ulaşıyor. Yüzlerce araç burada park etmiş. Geniş suratlı minicik gözlü bir Kızılderili adam bize park yeri gösteriyor. Bu noktadan itibaren özel araç girişi yasak.
Tur otobüsleri sıralı ve bilet almanız gerekiyor. Bilet satış yerlerinde kuyruklar var, ve bütün çalışanlar Kızılderili.. Canyon'a giriş 60 dolar kişi başı. Aramızda bir uğultuya sebep oluyor bu. "Ne 60 dolar mı? yani 4 kişi için 240 dolar sadece girişe mi verilecek? Yok artık !" ... Ama veriyoruz. Bu kadar yol boşuna gelinmiş olamaz.
Tur otobüsünün içinde kanyonun uçurum kıyılarında ilerliyoruz ve ben halen dünyanın bu noktasında olduğuma inanamıyorum. Büyüleyici bir yer. Milyarlarca yıl depremlerle, Colorado ve Mississippi Nehrinin yükselip alçalmaları ile aşındıra aşındıra oluşturduğu bir nevi pasta parçaları gibi duran , dünyanın en enteresan oluşumlarından biri burası.. Çamurlu nehir aşağıda kıvrılarak kendine yollar çizmiş. Yükseklerde ilerlerken simsiyah kuşlar (akbaba ya da kartal) hangisi bilemiyorum bize eşlik ediyor..
Tur otobüsü duruyor. Ve , evet evet sadece bir kaç yol önce yapılmış olan "Skywalk" a geldik.
Yerler cam ve aşağısı , yükseklik korkunuzu krize sokacak kadar derin. Galoş giymeniz gerekiyor. Burada yürümek için ayrıca kişi başı 30 dolar ödemeniz gerekiyor. (yada 50 dolar mıydı-emin olamadım ).. Kızılderililerin şarkıları yükseliyor, yerel şarkılarını ve yerel çalgılarını kullanarak kendi danslarını yapıyorlar ve beyazların cebindeki bütün parayı alarak, yılların intikamını alıyorlar (!)..
Açık hava çok acıktırıyor. Fazla bir alternatifiniz yok. Minik minik hamburgerler var ve yine muazzam pahalı.. Yapacak bir şey yok, isterseniz inat edin almayın ve Arizona çöllerinde açlıktan düşüp bayılın. Siz bilirsiniz..
Kızılderililerin, asabi ve hiç gülmeyen yüzleri ile hediyelik eşyalar satılan bir dükkan bile var, ama biz etrafta yürüyüş yapıyoruz. Kızıl kayalıklardan bir parça alıp cebimize koyuyoruz. (Sanki Türkiye'ye götürdüğümüzde bu taş 2 milyar yıllık, dediğimizde herkese çok enteresan gelecek gibi- gerçekten de kimseye gelmedi - deli olduğumuzu düşünmüş olabilirler. ) O taşı boşanırken eşime bırakmıştım.. Çünkü yolculukta o taşımıştı..
Kızıl uçurum kenarları, aşağıda bir kayık içinde insanlar, kanyon duvarları arasından aniden karşımıza çıkan helikopterler, Kızılderililerin eğile büküle yaptıkları danslar ve turistlerin her attığı adımda cebindeki deliğin büyümesine ve "sanırım kanyondan don'la ayrılacağız" diye kendi aramızdaki gülüşmelerimize kadar yine de değerdi..
Yüzlerce film sahnesine ev sahipliği yapmış dünyanın en enteresan yerindesiniz. Kızılderililerin bütün duvar kenarlarına yerleşimde bulundukları bir bölgedesiniz. Bu demek oluyor ki, onların atalarının evlerindesiniz.. Hayatınızda gördüğünüz en büyük karga onların büyük-büyük babalarının ruhunu taşıyor olabilir.
Belki çok uzun yıllar önce İspanyollar bu bölgeyi keşfedene kadar rüzgarın sesine, taşın gücüne, suyun serinliğine tanrı kadar çok inanıp, çocuklarının adını bile bu olağanüstü doğa şartlarına göre koyuyorlardı.
Kim bilir, belki halen de öyledir...
Belki çok uzun yıllar önce İspanyollar bu bölgeyi keşfedene kadar rüzgarın sesine, taşın gücüne, suyun serinliğine tanrı kadar çok inanıp, çocuklarının adını bile bu olağanüstü doğa şartlarına göre koyuyorlardı.
Kim bilir, belki halen de öyledir...
0 yorum:
Yorum Gönder