HARLEY DAVİDSON ŞEHRİ : MİLWAUKEE
Gece yarısına yakın bir saatte, şehir merkezinde yemeğe gidiyoruz.. Yerel bir radyoda U2 çalıyor "One love ,One blood, One life..You got to do what you should One life With each other .." sesini açıyorum. Bu ışıl ışıl manzaraya karışırken daha iyi bir müzik , daha anlamlı bir şarkı olamazdı diyorum..
Michigan gölünün kıyısında yemyeşil bir şehir Milwaukee.. New York ya da Chicago kadar büyük ve kaos içinde değil. Bu şehirde yaşayanlar büyük şehirlerdeki suç oranlarından çok ürküyorlar ve bu orta ölçekli şehirde hayatlarından çok memnunlar. Düzenli, steril, dostların kolaylıkla bir araya gelebildiği şehirlerden. Bir nevi İzmir gibi.
Michigan gölüne "göl" demek ayıp olacak, aslında daha çok iç deniz gibi.. Burasının göl olduğunu bilmeyen biri asla tahmin bile edemez, deniz kadar uçsuz bucaksız çünkü.. Kıyı boyu tekneler, deniz kıyısında fiyatları dudak uçuklatan residance'lar, penthouse'lar ; yemyeşil yürüyüş parkurları , serin havası ile en az Chicago kadar rüzgarlı ama çok daha fazla yaşanılabilir bir şehir..
Göl kıyısında müstakil , pasta gibi evler sıralanmış ve her birinin önünde Amerikan bayrağı asılı. Bugün Lincoln'un ölüm yıldönümüymüş ve herkes bayraklarını asmış. Türkiye'deki gibi çarşaf şeklinde balkonlardan sarkıtılmıyor. Yapı marketlerinden aldıkları bayrağı dimdik asmak için bir aparat var ona geçiriyorlar; resmi dairelerdeki gibi; rüzgarda dalgalanıyor.. Bayrak asma yeri olmayan ev yok.. Bu adamlar hangi ülkeden gelmiş olurlarsa olsunlar; bilirsiniz hiç bir Amerikalı aslında gerçekten kökeni Amerikalı değil; Kızılderililer dışında.. Ama bir İtalyan da, bir Norveçli de, bir Alman da ; "I'm American" derken sağ elini sol göğsünün üzerine bastırıyor gururla.. Çünkü onlar bu topraklarda yaşıyorlar ve kökenlerinin hiç bir önemi yok.
Göl kıyısındaki evler masal gibi.. Biz korku filmlerinin bizde verdiği etkiden dolayı korkabiliriz belki orada yaşamaya ama aslında evlerinin kapılarını, arabalarının kapılarını bile kilitlemeden uyuyorlar. Bugüne kadar hiç kimsenin başına da canice bir katliam, paranormal bir hikaye, ya da ciddi bir hırsızlık olayı gelmemiş. Ya da kayda değer bir şey olmamış. Gerçi bir evin bahçesinde giren bir kişiyi sadece bir kez uyarıp ateş elindeki pompalı tüfekle ateş etme hakkının olduğu bir yerde bu biraz da zor gibi..
Hemen her evin bahçesine girip kapısının önünde fotoğraf çektirdik ve yine de kimse hiç bir şey demedi. Pompalı tüfekle kovalayan birine de denk gelmedik ; ya da adam tüfeğini almaya gidene kadar biz , bir yan evin bahçesine girmiş olabiliriz.
Burada kendi evinde oturmamak ya da "morgage" ile ev sahibi olamamış olmak ; kiracı olmak; çok kötü bir prestij. Yani bankada hiç kredin yok demektir. Banka sana morgage vermek için uygun görmemiş demektir. Bir de sanırım, zenciler aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen halen ikinci sınıf vatandaşlar. Milwaukee'de de Chicago'da olduğu gibi 1930'larda büyük buhran döneminde güneyden gelen çok fazla zenci var. Ama beyazların oturduğu bir bölgeye yerleştiklerinde evlerin değeri düşüyor. Okullarda zenci beyaz kutuplaşmaları var. Ve halen en kötü işleri, beyazların elini sürmeyecekleri işleri halen zenciler yapıyorlar. Zenciler beyazları, beyazlar zencileri sevmiyor. Arada elbette kaynaşan kardeş gibi büyüyen kesimler de var ama genel duruma göre çok azınlıklar.
Şehrin dünyadaki en büyük ünü : Harley Davidson motorlarının doğduğu şehir oluşu.. Harley Davidson sahibi olmak ; dünyanın her yerinde olduğu gibi Amerika'da bile bir prestij sebebi. Çünkü orada bile fiyatları çok pahalı.
Showroom'larında sadece motor değil; düşünebileceğiniz herşey satılıyor. Çok seksi bayan kostümleri, deri bikiniler, minicik etekler, mini şortlar, değişik şapkalar, kastlar, erkek gömlekleri, pantolonları, çakmaklar, tşörtler, hatta şemsiyeler bile.. Ne ararsanız her şey var. Ve Amerika'da aldığınız bir Harley markasında fabrikası Milwaukee yazmıyorsa o kadar da değerli değil. Markada yazan Milwaukee yazısını görünce (farklı şehirlerdeki mağazalarda) göz bebekleri açılıyor ve "Woww ! İt's original !" diyorlar.
Fabrika satış mağazasından içeriye girdiğiniz anca büyülü bir dünya başlıyor sizin için. Çok çok özel tasarımlar, şekerleme gibi rengarenk motorlar, kırmızılar, sarılar, alev desenliler, kuru kafalılar, iskeletliler, ne ararsanız.. Ve her birinin başında bir öbek insan hayran hayran seyrediyor. Satın almasanız da burası görülmesi gereken bir yer; adeta bir müze, bir sanat galerisi..
Harley Davidson bir şehireden bütün dünyaya yayılır da ; festivali olmaz mı? Hem de dünyanın en popülerlerinden biri olur. Amerika'nın her yerinde milyonlarca insan festival zamanı bu şehre akın ediyor. Şehrin nüfusu ikiye katlıyor.
Milyonlarca Harley tutkunu, bir şahesere dönüşmüş motorları ile şehri işgal ediyor.. Her şeyde çıplak genç kızlar kendini gösteriyor. Motorların arkasında hayatınızda görebileceğiniz en seksi kadınlar bildiğiniz o Amerikan estetiği ile , iri göğüsler ve yuvarlak kalçalarla bikiniler içinde sevgililerine ya da eşlerine destek veriyorlar. Herkes donuna kadar Harley Davidson..
Konser alanlarında izleyebileceğiniz en popüler gruplar sahnede, be alkol su gibi akıyor..
Festival boyunca çeşitli yarışmalar yapılıyor, en güzel Harley seçiliyor.. En güzel memeli Harley kızı, en kaslı vücutlu Harley erkeği alkışla içinde insanları selamlıyor.. Yaşam son hızı ile , aklınıza gelebilecek en eğlenceli, en hızlı, en hareketli şekilde devam ediyor.
Türkiye'de Imax sinemaları var mı? Ben halen denk gelmedim. Ama çok uzun yıllar önce Milwaukee'de gittiğimde heyecandan kalbim duracaktı. Oturma yerleri dimdik, yani önünde oturan adamın başı senin ayak hizana denk geliyor. Yarım bir küre şeklinde bir sahne var.. Yani kafanızı kaldırdığınız yerden tutun da önünüz arkanız yan taraflar, he yer sahne ; ekran... Film başladığı anda bir ormandaysanız başınızın üzerine balınca gökyüzünü , yan tarafta ağaçları, önünüzde Niagara şelalesini görebiliyorsunuz.. Ve görüntüde uçurumdan hızla yere çakılınıyorsa ; siz de kamera ile birlikte düşüyor gibi oluyorsunuz. O yüzden film başlamadan evvel uyarılar bulunuyor. Kalp hastalarına tavsiye edilmiyor, paniklediğinizde gözlerinizi kapatmanız gerekiyor vs vs..Üç boyutlu gibi değil, bambaşka bir şey bu...
Eğer vaktiniz olursa mutlaka bir İmax sinemasının kapısından içeriye girin.
Göl kıyısındaki Milwaukee Art Galeri'ye gidin. Gölün yakasındaki bir elmas broş gibi parlıyor bu galeri. Şehrin simgesi olmuş olağanüstü bir yapı..
Eğer vaktiniz olursa mutlaka bir İmax sinemasının kapısından içeriye girin.
Göl kıyısındaki Milwaukee Art Galeri'ye gidin. Gölün yakasındaki bir elmas broş gibi parlıyor bu galeri. Şehrin simgesi olmuş olağanüstü bir yapı..
Tanrının insanları bir araya getirmek için kendi varlığını bu derece hissettirdiği bir mekan inşa edilemez : Basilica of St. Josaphat 'ı ziyaret edin. Bir pazar ayinine ya da herhangi bir özel programa dahil olun. Tüyleriniz diken diken olsun.. Gerçekten tanrının huzurunda hissedin kendinizi..
Hava güzelse ve mevsimlerden ilkbahar ya da sonbahar ise Kettle Moraine State Forest'e gidip kocaman domuz sosislerinizi mangalda pişirin aşırı oksijenden sarhoş olun.
Eğer çok da uzaklarda olmayayım, biraz alışveriş yapayım sonra da sevgilimle şehir merkezinde yürüyüş yapayım derseniz; Milwaukee River kıyısında romantik romantik gezinin, öpüşün, içki için, yemek yiyin; buz gibi bir bira yanında kocaman bir tepsi önünüze konan Takoları atıştırın, yada ömrünüzde görebileceğiniz en büyük hamburgeri midenize indirin..
Miwaukee'desiniz. Hayatım tadını çıkartın..
Amerika, Basilica of St. Josaphat, Gezi, Harley Davidson, Harley Davidson Festivali, Imax, Kettle Moraine State Forest, Milwaukee, Milwaukee Art Museum, Milwaukee River
0 yorum:
Yorum Gönder