YENİÇERİ KATLİAMI


Tarih boyunca devlet kademelerinde olan bütün liderlerin en büyük korkusu kendi ordusuna yenik düşmektir.

Dünya tarihinde farklı dönemlerde güçlenen orduya karşı liderlerin korkusu akabinde kendi ordusunun tasfiye edilmesi fazlasıyla tekrar edilmiş bir durumdur ki; bunun pek çoğu insanlık dışı kanlı baskınlardır. Tarih kitapları size öğretilmesi gereken şekilde yazılanlarla doludur. Çünkü her devlet oluşumu kendini lekelemek değil, yaptığını haklı göstermekle mükelleftir.

Osmanlı'daki Yeniçeri Katliamı, dünya tarihinde kendi ordusuna yapılmış en kanlı en acımasız katliamdır.

Yeniçeri Ocağının temel misyonu ilk kurulduğu 1. Murat döneminde "padişah ve hanedanın" korunması idi. Padişah bile Yeniçeri Ocağının bir askeri bir parçası idi. Ordu-devlet geleneğinin başlangıcı kabul edilen bir dönemdir bu.

Ocak, fetihlerin en önemli vurucu gücüydü. Ocağın askerleri, Balkanlar'da ve Avrupa'daki fethedilen topraklardaki  Hıristiyan ailelerin çocukları arasından seçilen devşirmelerdi. Bu çocuklar, Anadolu'daki Türk çiftçilerin yanına gönderilmekte, burada Müslümanlığı benimsemekte, Türkçe öğrenmekte, Türkleştirilmekteydiler.

Aileleri olmayan, evlenme izinleri olmayan, kendilerini sadece Osmanlı'nın korunmasına adayan bir ordu idi bu.

Osmanlı'nın gerileme dönemine kadar çok başarılı bir teşkilat olmuşlardır ve tüm Avrupa'yı karşılarında titretmişlerdir.

Üç yüzyıl içinde ocak eski haliyle kalmamıştır elbette. Büyümüş, gittikçe kurumsallaşmış, Anadolu ve Balkanlar'da halkla iç içe geçmiş, sadece askerlikle sınırlı kalmayarak Ahilikle birleşmiş, Yeniçeri askerleri aynı zamanda esnaflaşmış, loncalara girerek ve loncaları örgütleyerek bir esnaf örgütü konumuna gelmiş, Bektaşi tarikatıyla iç içe geçerek mezhepsel bir örgütlenmeye dönüşmüştür.

Yeniçeri Ocağı sadece bir asker ocağı değil, toplumun büyük çoğunluğunu özellikle kentli orta sınıfları temsil ettiğini, yine yoksul halk katmanlarına öncülük ettiğini, toplumsal bir örgütlenme olduğunu, adeta bir siyasi parti kimliği kazandığını ifade etmekte fayda var.

Ocak, Osmanlı hanedanlarında kimin padişah olacağını belirleyen, kimin ne zaman tahttan indirileceğine karar veren bir güç haline gelmiştir.

Tarihte, ilerici-gerici kavgası olarak aktarılan tartışma, reformcu-ilerici padişahların yenileşme çabalarına karşı çıkan gerici-tutucu bir Yeniçeri Ocağı tablosudur. Ama ideolojik örtünün altında yatan kavga bambaşkadır.

Ocağın tasfiye fikri, Fransız İhtilalinden sonra, 3.Selim'in Fransız etkisi altında kalan danışmanlarının etkisi ile başlamıştır. Ve Ocağın bir bölümünü Nizam-ı Cedid adı altında örgütlemeye başlaması bu döneme denk gelir. Nizam-ı Cedid tam bir Napolyon Fransa'sı örnek alınarak kurulmuş yepyeni bir ordu olacaktır.

Bu gelişme Yeniçeri Ocağını fazlası ile rahatsız edecektir. Yeniçeri isyanları 3.Selim'in tahttan indirilmesine kadar gidecektir.

2.Mahmut yönetimi devraldığında 1808'de tahta çıktığından itibaren tam 18 yıl yeniçeri ocağı ve padişah arasında müthiş bir mücadeleye sebep olacaktır.

Ve bu sefer kaybeden Ocak olacaktır.

2.Mahmut için Yeniçeri Ocağı'nın tasfiyesi o kadar önem arz eder ki, bu uğurda dış düşmanlarla bile birlik olacak, Yeniçeri Ocağı iç düşman halini alacaktır.

Yeniçeri Ocağı, Bektaşi tarikatına doğrudan bağlıydı, tarikat ve ocak birbirini güçlendiriyordu. Ocak aynı zamanda dinsel bir örgütlenmeye de dayanıyordu. İstanbul'daki kahvehaneler Bektaşi örgütlerinin birer şubesi durumundaydı. Yeniçeriler tarafından işletiliyordu. Ayrıca fırınlar, ulaşımı sağlayan kayıkçılar da..

Sultan Mahmud'un yöntemi ; en üst rütbeden başlayarak kendi kuracağı yeni projeye destek olmalarını sağlamak, orta ve alt rütbedekiler tamamen yok edip tamamen yeni bir oluşuma adım atmaktı. 3 yıl içinde üst düzeydeki subaylar ocağın yıkılmasına ikna oldu. Ve bu durum 2.Mahmud'un zaferi ile sonuçlanacaktı.

Yargı sistemine müdahale edildi. Yargıdaki padişahın görevlerini sınırlandıran yasalar tamamen ortadan kaldırıldı. Yeniçeri destekçisi ulema en tepeden padişaha bağlandı. Sadrazamlar değiştirildi.

Bütün bu değişiklikler olurken padişahın en büyük destekçisi İngiltere olacaktır. Hatta İngiliz Elçisi Lord Canning bu anlamda söz sahibi bile olacaktır.

1821yılında çıkan Mora 'da isyan çıkmıştır. Sırf yeniçerileri halkın gözünden düşürmek için ; padişah isyandan haberdar olmasına rağmen yeniçeri ocağına bildirmemiştir. Hatta ocağın Yunanlılarla işbirliği yaptığını hatta ocak içinde yunan ajanları olduğunu etrafa yayacaktır.
Daha sonra isyanı bastırmakla görevli 5000 kadar yeniçeriyi organize edecek, egede ıssız bir ada sahiline çıkaracak orda hepsini ölüme terk edecektir.

Ocak isyan etmeye başladı.

Ama padişah da topçu binbaşının komutasında 3 bin medrese öğrencisini topladı. Ardından İstanbul halkına tüm Müslümaların Muhammed'in sancağı altında toplamaları istendi.

Ve sonucu belli bir savaş başladı.

Önce Yeniçeri kışlaları çevrildi, top atışına tutuldu. Sonra ateşe verildi. Bina içindeki tün yeniçeriler ile birlikte yakıldı.

Kışlalar dışında kalan Yeniçeriler için bir av başlatıldı. Yakalananlar Sultanahmet Meydanına getirilik tek tek asıldı. Bazıları ise linç edilerek öldürüldü.

O gece hiç kimse uyumadı.

Padişah kuvvetleri geceyi Sultanahmet Camisinde geçirdiler. Ertesi gün de Yeniçeri avı devam etti.

Padişah 2.Mahmut ertesi gün Cuma namazını kılarken artık yeniçeriler tarihe karışmıştı.

Yeniçeriler sadece İstanbul'da değil, tüm Osmanlı eyaletlerinde vardı. Tüm eyaletlere talimat verildi ve oradaki yeniçeriler de idam edildi.

Yeniçeriler iki şeyle suçlandı: Birincisi itaatsizlik, yani sivil idare olan padişaha karşı gelmek, ikincisi disiplinsizlik.

Ama suçlamalar bunula da kalmadı. O döneme kadar gerici ve yobaz olarak görünen ve suçlanan Yeniçeriler, bu defa dinsizlikle suçlanıyordu.

Hatta yeniçerilerin Sünnetsiz olduğundan, bıçaklarla Kur'anı parçaladıklarından söz ediliyordu.

Sonra sıra Bektaşi Ocağı'na geldi. Ocak kapatıldı. Bektaşi tekkelerine el kondu, malvarlıkları hazineye aktarıldı.. Bektaşi liderleri idam edildi. Ama en önemlisi Bektaşi Ocağı'na ait mülkler o dönemde çok zayıf olan bir bir tarikata ; Nakşibendi'lere devredildi. Böylece "dinsiz" (!) Bektaşiler'i yok ederken, Nakşibendiler'in önü açıldı.

Artık Yeniçeri Ocağı yoktu.

Ama bir yıl sonra Yunan  isyanı büyüdü. Osmanlı donanması Navarin'de Fransız, İngiliz, Rus donanmaları tarafından yakıldı. Ve bunlar ordu reformunu destekleyen ülkelerdi.

2.Mahmut hem ordusuz hem donanmasız kaldı.

1828'de Yunanistan bağımsızlığını ilan ederken Mahmud eli kolu bağlı kaldı. Aynı yıl Rus harbi başladığında ordu o kadar yeniydi ki; büyük bir hazimete uğradı. Yine aynı yıl Mısır ayaklandı.

Ocak yoktu, Osmanlı'da yoktu. Mahmud ordusuz bir iktidardı.

Bir yıl sonra Sırbistan, Eflak, Boğdan da artık Osmanlı toprağı değildi.

Suriye özerkliğini ilan etti. Arabistan'da Vahabiler'in hakimiyetine geçti. Ruslar Kafkasya'yı ele geçirdi. Fransızlar Cezayir'i işgal etti.

2.Mahmudilerici batıcı bir padişahdı ama gerçek düşmanının Batılı ordular olduğunu anlamayacak kadar cahildi.

Ve bu topraklarda tarih daima tekerrürden ibaret oldu.


Yeniçeri Ocağının tasfiyesi ve ardından yapılan kanlı katliamlar Osmanlı'nın sonunun başlangıcı oldu; her zamanki gibi "din" alet edildi.

Bu tarih acısı gizli kaldı, üstünkörü geçildi.. Biz anlatınalar kadarını bildik.

Her zamanki gibi...

0 yorum:

Yorum Gönder

Facebook Sayfam

Çok Okunanlar

Twitter Akışı

Rastgele