İÇİMİZDEKİ SINIRSIZLIĞIN YÖNETMENİ : Alejandro Gonzalez INARRITU


“Sinema benim uzantım. Birkaç erdem ve sayısız kusurumla edindiğim hayat deneyimlerinin bir ifadesi.”Sinema benim bir uzantım. Birkaç erdem ve sayısız kusurumla edindiğim hayat deneyimlerinin ifadesi bir nevi.”Sinema benim bir uzantım. Birkaç erdem ve sayısız kusurumla edindiğim hayat deneyimlerinin ifadesi bir nevi.”

Meksika’nın dünyaya kazandırdığı ; en önemli değerlerden biridir İnarritu.  Her filminin derin bir felsefesi vardır; ve sadece bu sebepten dolayı da ya tutkulu sevenleri ya da nefret edenleri olur. Filmleri olağanüstü gerçekçilik, muhteşem diyaloglar, ve vurucu tespitler içerir. Sersemlemiş ve toparlanamamış kalkarsınız filmlerinin karşısından. İzleyicisine; “benim bildiğim her şeyi bilmiyorsan, oturup izleme “der adeta ve bilge insan muamelesi yapar.


Babel kulelerinin hikayesini bilmeden Babel filminin felsefesini anlamanız mümkün değildir mesela. İnsanların tanrı tarafından iletişimsizlikle cezalandırıldığı bir hikayenin özünü alır ; bu zaman taşır. Filmde hiçbir kimse, diğerini anlayamamaktadır. Yıkılan Babel kulelerinin efsanesi gibi. Ya dilsizdir, ya samimiyeti inandırıcı değildir, ya teknoloji yetersiz kalır, ya yabancı bir ülkededir acısının tarifi yoktur, ya kaza ile insan öldürmüştür ama masumiyetine inandıramamaktadır , ya turisttir uzak bir coğrafya da iletişim kurabileceği kişilere ulaşamamaktır.
 



Felsefe derslerine giren bir öğretmenimin çok sevdiğim bir sözü vardı; çok zekice bulurum.
“Ben sana olgun insan muamelesi yapıyorum, sen de biraz öyleymişsin gibi davransan..”  
İnarritu seyircisini  o kümeye dahil edip aynı dersi verir.  Aynı cümleleri kurduğunu hissedersiniz. Ama bence sanat  denen şey ; insanın kişilik ve algı gelişimi için önem arzeden bir konu olduğunu yeniden hatırlamalı ve kendini zorlamalısınız, derim.
 
 

Amores Perros, 21 Grams, Babel, Biutiful, Birdman or The Unexpected Vitue of Ignorance; en iyi filmleri olmakla birlikte; sinemaseverler için kült filmler arasına girmiş,  dünya sinemasında en güçlü övgüleri almış kusursuz filmlerdir.

Biutiful’da Bardem’i, Babel’de Pitt’i , Birdman’de Keaton’ı, 21 Grams’da Penn’i, Amores Perros’ta Bernal’ı tanrısallaştırır. Filmin ruhuna parmaklarınızla dokundurur, kalp atışınızı değiştirip, sizi düşünmeye zorlamakla kalmaz elinizi sıkı sıkı tuta tuta anlatır anlatmak istediklerini..




Bağımsız sinemanın en iyi yönetmenlerinden biri sinematografisi güçlü çekimleri ile, oyuncularına yüklediği  sahicilik anlamında sarsıcı performanslarıyla seyirci olmaktan çıkarır sizi ve bütün karelere kendinizin de dahil olduğunu hissettirir.

Acı gerçeklerin fotoğrafını çekmekle kalmaz : YAŞATIR.

İnarritu’nun “Ölüm Üçlemesi”nin ilk filmi ve yönetmenin kişisel Big Bang’i Amores Perros ile pek çok uluslar arası film festivalinden ödülle dönerken; 21 Grams’da ilk kez Hollywood oyuncuları ile çalışmış ; üçlemenin sonuncu filmi Babel’le de zirveye ulaşmıştır.





Biutiful , Ölüm Üçlemesi olan bu filmlerden , tam 4 yıl sonra gelmiştir. İnnaritu artık sadece yönetmen değil, artık aynı zamanda da senarist ; yani yazardır. Ve gösterildiği yıl 2007’de en iyi yabancı dilde Oscar ödülünün de sahibi olmuştur.

2014 yılında İnarritu’ya 4 dalda Oscar ödülü kazandıran Birdman or The Unexpected Vitue of Ignorance , karmaşık hikaye örgüsü, hızı ve zeka işi senaryosuyla izleyiciyi büyülemiş ve otoritelerce büyük övgüyle adından söz ettirmiştir.





Ve tam bir yıl sonra , gerçek bir hikayeden uyarlanan The Revenant’la, insan, doğa, mücadele üçlemesinin en haz verici filmini çekmiş; çekim tekniklerinin gerçekliği, zor şartlar altında gerçekleştirilen ve uzun bir dönemde tamamlanan zorlu çalışmalarıyla en iyi yönetmen dahil 3 dalda Oscar kazanmıştır. (Elbette bu anlamda en iyi sinamatografya ödülünü de bu filmle almış olan Emmanuel Lubezki üstada selamlarımızı göndermeden olmaz. )

0 yorum:

Yorum Gönder

Facebook Sayfam

Çok Okunanlar

Twitter Akışı

Rastgele