GÜNEY FLORİDA'NIN PARLAYAN YILDIZI SARASOTA
Eğer bir gün yeniden çok seversem birini, bu kumların üzerinde çıplak ayakla evlenmek isterim. Gösterişsiz bir gelinlikle ve bir öğle sonrası tanık olduğum evlilik törenindeki gibi turuncu elbiseler giymiş arkadaş gurubumla birlikte kalan yaşamımı yeniden bu kumsalda yazmak isterim.
Meksika körfezinde , zamanında İspanyol kaşiflerin keşfettiği anda nasıl paylaşacaklarını bilemediği cennet noktalarından birinde Tampa Bay'da yeniyetme bir genç kız gibi zarif bir kent uzanır. Adı Sarasota'dır.
Amerika'ya son seyahatimde muhteşem eşlikçim David ile Sarasota'ya ilk kez onun rehberliğinde keşif gezimi yapmış oldum. Bütün dünya yüzyıllar önce ayak basmış ve benim de bir ayak izim olsa fena olmazdı.
İlk turumuz bu irili ufaklı adalar cumhuriyetinde köprülerden yolumuza devam ederek, Amerika'nın en zengin ünlülerinin yazlık evlerinin önünden geçtik ve sanırım arada bir ipin ucunu kaçırıp kapılarından içeri bile girdik. Tabi ki "ne casaret! " ama turistim ben, her şeyi yapabilirim.
Hatırlar mısınız, Charles Dickens'ın "Great Expectations" romanında tasvir edilen etrafını otlar bürümüş şato gibi bir ev vardır ve kumsala yakındır. O evi bile gördük ve içinden yarı deli bir kadın çıkmadı ama yine de romanın içinden geçen bir sahnede yer almış kadar olduk. Ethan Hawke'ı görsek iyi olurdu ama kısmet değilmiş.
Şehrin bir özelliği tropikal kuşların geçiş yolu oluşu ve timsah dahil her nevi canlı fazlası ile var. Değişik renkli yılanlar bile hatta. Ama orada yaşayan halk doğal yaşamla barışık. Çok yaşlı bir timsahtan korkan bir yeni bir yerleşimci belediyeye şikayette bulunmuş o timsahın oradan alınması için ama bütün bölge halkı buna itiraz etmiş , hatta imza toplamışlar aralarında " Onun kimseye bir zararı yok ve o timsah bu bölgenin bir yaşayanı ; asla buradan götürülmesini istemiyoruz" diye. Her gün besliyorlar , seviyorlar onu. Ve timsah da sessiz sessiz yaşıyor , burnuna kuşlar konuyor umurunda değil. İnsan görünce ortadan yok oluyor. Belgeseller aklınızı karıştırmasın.
Görüntüsünden de anlaşılacağı üzere Amerikalı tatilcilerin en çok rağbet ettiği yazlık rotalardan biri bu şehir. Üstelik plaj kumu dünyanın en kaliteli ve en ince olanlarından biri olarak tescillenmiş bile. Ayaklarınıza pudra gibi yapışan ama asla yakmayan cinsten.
İspanyollar tarafından 1500'lerin başlarında keşfedilen topraklardan burası. Korunaklı bir koy olduğu için balıkçılar için tam bir maden niteliğinde.
İngiliz ve İspanyollar arasında çok çekişmelere sebep olmuş bu topraklar. Önce İspanyollar, sonra İngilizler, sonra yeniden İspanyollar ve en son da Amerika topraklarına dahil olmuş. Şehirde dolaşırken Amerikan mimarisinden çok İspanyol mimarisi ağırlıkta. Hatta Endülüs mimarisine benzettiğim yapılar bile oldu. Bu da sanırım İspanya'daki Endülüs etkisinin ; kendi mimarileri ile kaynaşmasından dolayı olabilir. Palmiye ağaçları arasında kubbeli yapılar (şaşırtıcı ama renkli bir kültür kaynaşması)..
İspanyollar tarafından keşfedilmeden önce, bu topraklar Kızılderililerinmiş. Ve İspanyollar bu bölgeye (uzun yoldan dolayı mıdır bilemiyorum ama) salgın hastalıklar taşımışlar. Ve o dönem nüfusun çoğu bu salgın hastalık nedeni ile ölmüş. Kızılderililerin soykırımdan kurtulanları da hastalıktan ölmüş.
Şehrin asıl adı İspanyolların verdiği : Zara Zote'ymiş. Sonra Sarasota olmuş. İlk zenci köle ticaretinin yapıldığı bölgelerden bu şehir. Hatta zenci kölelere ait filmlerde görünen o enteresan ağaçlardan o kadar çok görüyorsunuz ki; her an aklınıza "12 Years a Slave" geliyor. Her ağaç içinizde bir acı bırakıyor.
İngiliz ve İspanyollar arasında çok çekişmelere sebep olmuş bu topraklar. Önce İspanyollar, sonra İngilizler, sonra yeniden İspanyollar ve en son da Amerika topraklarına dahil olmuş. Şehirde dolaşırken Amerikan mimarisinden çok İspanyol mimarisi ağırlıkta. Hatta Endülüs mimarisine benzettiğim yapılar bile oldu. Bu da sanırım İspanya'daki Endülüs etkisinin ; kendi mimarileri ile kaynaşmasından dolayı olabilir. Palmiye ağaçları arasında kubbeli yapılar (şaşırtıcı ama renkli bir kültür kaynaşması)..
İspanyollar tarafından keşfedilmeden önce, bu topraklar Kızılderililerinmiş. Ve İspanyollar bu bölgeye (uzun yoldan dolayı mıdır bilemiyorum ama) salgın hastalıklar taşımışlar. Ve o dönem nüfusun çoğu bu salgın hastalık nedeni ile ölmüş. Kızılderililerin soykırımdan kurtulanları da hastalıktan ölmüş.
Şehrin asıl adı İspanyolların verdiği : Zara Zote'ymiş. Sonra Sarasota olmuş. İlk zenci köle ticaretinin yapıldığı bölgelerden bu şehir. Hatta zenci kölelere ait filmlerde görünen o enteresan ağaçlardan o kadar çok görüyorsunuz ki; her an aklınıza "12 Years a Slave" geliyor. Her ağaç içinizde bir acı bırakıyor.
1998 yılından bu yana Serasota Film Festivali bu şehirde yapılıyor ve bir çok sanatseverine ve bir çok sanat filmine ev sahipliği yapıyor.
Şehirde sadece İspanyol mimarisi değil, Venedik'ten ilham alınan bir İtalyan mimarisi de mevcut. Bunun yanı sıra "Organik Mimari" diye bir uygulamanın pilot bölgesi. İlk kez bu kentte uygulanmış ve böylesi bir üne de sahip.
Tampa'ya bir buçuk saat, Miami'ye iki buçuk saat mesafede ; ikisinin ortasında muhteşem kumsalları ile ünlü muhteşem bir şehir.
0 yorum:
Yorum Gönder